English Version
Cinema in Turkey was at its prime in the 1960s and 70s. In 1972, as many as 350 films were produced. During this period, the country’s film industry, known as “Yeşilçam” (named after the street in downtown Istanbul where most of the film companies were based) was notorious for its remakes, remixes, and rip-offs. There was a high demand for non-stop production despite limited financial and technical means, and a lack of effective copyright laws. This discrepancy created an atmosphere where stories from films made all around the world (predominantly the US, India, Egypt, and Italy) were freely adapted. Scenes or soundtrack pieces from other films were recycled, and superheroes and iconic characters were “localized” in haste. The possibilities were unbounded. Cem Kaya’s feature-length documentary Remake, Remix, Rip-Off: About Copy Culture & Turkish Pop Cinema (2014), is an ambitious attempt at telling the complete story of the rise and fall of the notorious phenomenon that is Yeşilçam industry.
Having grown up watching Yeşilçam films on video cassettes in Germany, Kaya has a personal attachment to his subject matter, and he makes this clear right from the start. The film is the result of years of research, and an amalgamation of childhood memories and extensive interviews. Filmmakers, actors, camerapersons, foley artists, film critics, cultural commentators take their turns to present their personal take on this multifaceted history. The film supports the interviews with an ingenious editing of laughable excerpts from countless films. The interviewees talk about their memories and personal experiences on and off the set, and we get to hear how it was possible for a scriptwriter to pen tens of scripts a year, how a stunt actor did unbelievably dangerous stunts with no safety protocols, or how an imported LP became the soundtrack of so-and-so film. Kaya’s film is certainly an informative and entertaining ride.
And then comes the downfall of Yeşilçam. Most historical accounts on cinema in Turkey typically present a number of usual suspects as the reasons behind the collapse of the industry: the introduction of nationwide TV broadcast; the greediness of powerful producers; the rise of soft-core erotic films and sex comedies which drove families away from film theaters; the political turmoil in the mid 70s that would eventually lead to a violent military coup. Remake, Remix, Rip-Off connects all this historical background to the current state of affairs. The ties between contemporary TV series and the legacy of Yeşilçam are explored and the political climate that culminated in the destruction of Emek (arguably the country’s most important and symbolic film theater) in 2013 is also mentioned.
One could argue of course, that all these stories have been told before, as the myth of Yeşilçam cinema has always been a dominant aspect of popular culture in Turkey; from tabloid media to literature, from comics to academia. After all, mainstream cinema in Turkey still defines itself in reference to Yeşilçam, be it through teary melodramas or family comedies, and all of these stories are a strong part of the cultural discourse in Turkey. And here lies the strong suit of Remake, Remix, Rip-Off: Cem Kaya adopts an approach that is funny, compassionate and critical at the same time. It is clear that he carries in his pocket a sense of nostalgia that feeds on all those films he grew up watching, yet he also dares to take a step back and watch all that brouhaha from a distance. As such, Remake, Remix, Rip-Off is a treasure, a precious effort at documenting not only the cinematic history of a country, but also the collective memory of a nation; a certain frame of mind that lives on today in different shapes and forms.
Türkçe Versiyon
Türkiye sineması 1960’lı ve 70’li yıllarda altın çağını yaşıyordu. Yıllık film sayısı 1972’de 350’ye kadar yükselmişti. Bu dönemde Yeşilçam film endüstrisi ürettiği “yeniden yapımlar, remiksler ve çalıntılar” sayesinde kötü bir şöhret kazandı. Sınırlı ekonomik ve teknik olanaklara karşın seri üretime yönelik yoğun bir baskı vardı ve etkin bir şekilde uygulanan telif hakları yasaları da yoktu. Bu çelişki dünyanın farklı ülkelerinde (özellikle de ABD, Hindistan, Mısır ve İtalya’da) yapılmış filmlerin öykülerinin kural tanımadan, serbestçe uyarlandığı bir sinema ortamı yarattı. Yabancı filmlerden sahneler ya da müzik parçaları ihtiyaca göre yeniden dolaşıma sokuluyor, süper kahramanlar ya da başka unutulmaz film karakterleri alelacele yerelleştiriliyordu. Cem Kaya’nın uzun metrajlı belgeseli Motör: Kopya Kültürü & Popüler Türk Sineması, Yeşilçam endüstrisinin yükseliş ve çöküşüne dair bütünlüklü bir çerçeve çizmeye gayret eden iddialı bir proje.
Almanya’da Yeşilçam filmlerini video kasetlerden izleyerek büyüyen Kaya ile ele aldığı konu arasında son derece kişisel bir bağ var ve yönetmen bunu filmin en başından itibaren gözler önüne seriyor. Uzun yıllara yayılan bir araştırma sürecinin ürünü olan belgesel, çocukluk anıları ile kapsamlı röportajların etkileyici bir birleşimi. Yönetmenler, oyuncular, görüntü yönetmenleri, foley sanatçıları, eleştirmenler ve sinema tarihçileri bu çok boyutlu tarihe dair kendi bakış açılarını ortaya koyuyorlar. Motör bu röportajları sayısız filmden alınmış sahnelerin yaratıcı bir kurgusuyla destekliyor. Röportaj yapılan isimler kişisel anılarından, setlerde ve set dışında yaşadıkları unutulmaz olaylardan bahsediyorlar ve böylece biz de, o dönemde bir senaristin nasıl olup da onlarca senaryoyu bir senede kaleme alabildiğini, bir dublörün hangi tehlikeli şartlar altında, hiçbir güvenlik önlemi olmadan çalıştığını ya da ithal plakların nasıl şu ya da bu filmin müziklerine kaynaklık ettiğini dinliyoruz. Kaya’nın belgeseli, bilgilendirici olduğu kadar eğlenceli de bir yolculuk.
Motör Yeşilçam’ın çöküş dönemini de ele alıyor elbette. Tarihsel analizler bu durumu genellikle birkaç gerekçeye bağlarlar: Ülke çapında televizyon yayının başlaması, büyük yapımcıların açgözlülüğü, erotik filmler döneminde “ailelerin” ayağının sinemadan çekilmesi ve tabii 12 Eylül Darbesi’ne kadar uzanan süreçte sokaklara hakim olan şiddet ortamı… Motör tüm bu tarihsel arka planı işlerken günümüze de bağlamayı başarıyor: 2010’ların Türkiye’sinde çekilen TV dizileriyle Yeşilçam kodları arasındaki göbek bağı ya da ülkenin sembolik değeri en yüksek sineması Emek’in 2013’teki yıkımına uzanan politik iklim, kısa kısa da olsa mevzubahis ediliyor.
Elbette tüm bu öykülerin daha önce defalarca anlatıldığını ileri sürmek mümkün, zira Yeşilçam zaten magazin basınından edebiyata, karikatürden akademik çalışmalara, her daim Türkiye kültür ortamının en çok konuşulan, tartışılan meselelerinden biri olageldi. Nitekim duygulu melodramlardan aile komedilerine Türkiye’nin anaakım sineması, günümüzde dahi kendini Yeşilçam üzerinden tanımlıyor ve burada bahsi geçen tüm bu öyküler de ülkedeki kültürel diyaloğun ayrılmaz birer parçası. Motör’ün esas gücü tam da burada yatıyor: Cem Kaya aynı anda hem komik hem şefkatli hem de eleştirel olmayı başaran bir yaklaşım benimsiyor. Çocukluğunda izlediği tüm o filmlere yönelik bir nostalji duygusunu içten içe taşıdığını saklamıyor ama bir adım geriye atıp tüm bu şatafata biraz uzaktan bakma cesaretini de gösteriyor. Özellikle bu bakımdan değerli bir film Motör; yalnızca bir ülkenin sinema tarihini belgelemekle kalmıyor, aynı zamanda bir ulusun kolektif hafızasını ve bugün halen farklı biçimlerde yaşayan bir halet-i ruhiyeyi de gözler önüne seriyor.