English Version
Eva Knopf’s 45-minute documentary Majub’s Journey (2013) tells the incredible story of Majub bin Adam Mohamed Hussein, or Mohamed Husen, as he later came to call himself. Majub was born in German East Africa in the early 20th century, and died in Sachsenhausen concentration camp at the age of forty. The story of his life is little known, but it is both amazing and heartbreaking at the same time.
The film begins with a voice-over that questions what “an extra” is in contrast to the stars of the silver screen: An actor who is mostly in the background and rarely in the limelight, often seen merely as part of the scenery. Extras don’t give interviews, they don’t publish their memoirs, and they are not followed everywhere by photographers. As scenes from German comedies and melodramas of the 1930s follow one another, the frame freezes on the image of a black man who plays the butler, the lift attendant, or the random customer. It zooms in, rewinds, replays the scene in slow motion. And through these images, Knopf lets us enter Majub’s story.
Born and raised in the city of Dar es Salaam in present-day Tanzania, Majub joined the German colonial army as a child soldier during World War I, lost his father and got severely injured. He then traveled to Germany illegally to claim his salary that was never paid, started living there, and became an extra in the film business in the 1930s. He also started a family with a white German woman and had children, but in the end he was arrested on charges of “racial defilement” and sent to the Sachsenhausen concentration camp, where he would die in 1944.
Majub’s story is astonishing on multiple levels. Not only is it full of bizarre details, but it also provides a cross-section of the turmoil the world went through during the first half of the 20th century. His short life spans from Germany’s failed colonial ambitions to the atrocities of the two world wars, from the discrimination in the film industry to the experience of being a black immigrant trying to find his place in an officially racist country, and finally to the Holocaust itself. At one point in the film, we learn that German films during World War II used French prisoners of war as extras; thousands of soldiers whose names and fates remain unknown.
Making use of an impressive amount of archive material, Majub’s Journey does provide us with parts of Majub’s letters, glimpses of his performances, information about his family life, and so on, yet the man remains a mystery. It is not really possible to understand who he is, how he felt at the heart of the Nazi regime, how he perceived the ideology in the melodramas and colonial propaganda films he acted in, or if he actually identified with the German nation… After all, nobody ever interviewed him and his memoirs weren’t published. But at least, Knopf’s film makes sure his name has a place in the history of German cinema. Not among the shiniest stars, perhaps, but certainly somewhere significant in the night sky.
Türkçe Versiyon
Eva Knopf’un 45 dakikalık belgeseli Majub’un Yolculuğu (2013) Majub bin Adam Mohamed Hussein’in, ya da daha sonra kendine verdiği adıyla Mohamed Husen’in inanılmaz öyküsünü anlatıyor. 20. yüzyılın başında Alman Doğu Afrikası’nda doğan Majub, İkinci Dünya Savaşı sırasında Sachsenhausen toplama kampında, henüz kırk yaşındayken hayatını kaybetmiş. Majub’un bugün pek hatırlanmayan yaşam öyküsü hem çok şaşırtıcı hem de yürek burkan bir hikâye.
Film, beyazperdenin büyük yıldızlara kıyasla figüranlara biçtiği konumu tartışmaya açan bir üst ses eşliğinde başlıyor: Genellikle arka planda kalan, spot ışıkları üzerine çevrilmeyen, çoğu zaman da ancak manzaranın bir parçası olarak görülen oyuncular. “Figüranlar röportaj vermez, anılarını kaleme almaz, gittikleri her yerde fotoğrafçılar tarafından takip edilmez,” diyor film. 1930’ların Alman komedilerinden ve melodramlarından sahneler birbirini takip ederken sahne uşağı, asansör görevlisini ya da bir mağazanın sıradan bir müşterisini canlandıran siyah bir oyuncunun görüntüsünde donup kalıyor. Film söz konusu karaktere yaklaşıyor, sahneyi geriye sarıyor ve yeniden, bu kez ağır çekimde oynatıyor. Bu görüntüler eşliğinde Knopf, bizi Majub’un öyküsüne davet ediyor.
Günümüzde Tanzanya’nın en büyük kenti olan Darüsselam’da doğan Majub Birinci Dünya Savaşı sırasında Alman sömürge ordusunda bir çocuk asker olarak görev almış, savaşta babasını kaybetmiş ve kendisi de ağır yaralanmış. Ardından ordunun kendisine ödemediği maaşı talep etmek üzere yasadışı yollardan Almanya’ya gitmiş, orada yaşamaya başlamış, 1930’larda da figüran olarak filmlerde rol almaya başlamış. Daha sonra beyaz bir Alman kadınla aile kurmuş, çocuk sahibi olmuş ancak “ırkı kirletme” suçlamasıyla tutuklanıp Sachsenhausen toplama kampına gönderilmiş ve 1944 yılında burada hayatını kaybetmiş.
Majub’un öyküsü çok farklı açılardan hayret verici. Baştan sona tuhaf ayrıntılarla dolu olması bir yana, 20. yüzyılın ilk yarısı boyunca dünyanın geçirdiği çalkantıların da bir kesitini sunuyor âdeta. Majub’un kısa yaşamı Almanya’nın başarısız sömürgecilik girişimlerinden iki dünya savaşının vahşetine, sinema endüstrisindeki ayrımcılıktan ırkçılığın devlet politikası olduğu bir Avrupa ülkesinde siyah bir göçmen olarak kendine bir yer edinme çabasına, ve nihayetinde Holokost’a kadar uzanıyor. Filmin bir noktasında İkinci Dünya Savaşı döneminin Alman filmlerinde Fransız savaş esirlerinin figüran olarak kullanıldığını öğreniyoruz: adları ve akıbetleri bugün dahi bilinmeyen binlerce asker…
Etkileyici miktarda arşiv malzemesinden faydalanan Majub’un Yolculuğu, başkarakterinin mektuplarından, perdedeki kimi performanslarından, aile yaşamıyla ilgili bilgilerden kesitler sunuyor ama filmin sonunda Majub yine de gizem haresiyle çevrili bir figür olarak kalıyor. Kim olduğunu, Nazi iktidarıyla ilgili duygularını, rol aldığı melodramların ve sömürgeci propaganda filmlerinin ideolojik yaklaşımlarıyla ilgili ne düşündüğünü ya da gerçekten kendini Alman ulusuyla mı özdeşleştirdiğini anlamak mümkün değil. Nihayetinde kimse onunla röportaj yapmamış ve Majub da anılarını yazmamış. Fakat en azından Eva Knopf’un filmi onun adının Almanya sineması tarihindeki yerini sağlamlaştırıyor. En parlak yıldızların arasında değil belki ama gökyüzünün gözden kaçmayacak bir köşesinde.